SEVR KISKACINDA Kİ TÜRKİYE
Osmanlı imparatorluğu yıkıldığı için Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.Türkler bu anlamda bir imparatorluk kaybetmişler,ama daha sonra verdikleri ulusal kurtuluş savaşı ile beraber birde ulus devlet kazanmışlardır.Böyle bir sonuca ulaşabilmek hiç de kolay olmamış,Türk milleti tarih sahnesine beş yıl süren büyük bir kurtuluş mücadelesi vererek bağımsız ulus devletlerine kavuşabilmişlerdir.İmparatorluğun tasviyesi Türkiye Cumhuriyetine giden yolu açmıştır.İmparatorluk sonrası dönemde,Balkanlardan başlayan bir süreç içinde uluslaşan topluluklar Osmanlı yönetiminden kopmuşlar,imparatorluğun Orta Doğu topraklarını ise İngiltere ve Fransa işgal ederek sömürgeye çevirmiştir.Türkler ise Osmanlı döneminden kalma merkezi ülke olan Anadolu üzerinde bir ulusal kurtuluş savaşı yürüterek bugünkü bağımsız devletlerine kavuşmuşlardır.Ortada böylesine bir dönüşüm varken,Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus devlet olarak kurulmasında Türkleri hiçbir kesim suçlayamaz.
Sevr Antlaşması altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğunun tasfiye edilmesi projesidir.Böylesi bir plan,beş yüz yıl dünyayı yöneten Britanya İmparatrluğu tarafından,dünyanın merkezini ele geçirmek üzere hazırlanmıştır.Ondokuzuncu yüzyılın tam ortalarında Osmanlı İmparatorluğu Kırım savaşını Ruslara karşı kaybedince,hasta adam konumuna sürüklenmiş ve bir daha da toparlanamamıştır.İngiltere ve Fransanın zorlamasıyla Rusya’ya karşı Kırım’da savaşan Osmanlılar,yenilince geri çekilmek zorunda kalmışlar ve bunun sonucunda da çöküş dönemine geçilmiştir.İmparatorluğun son dönemi bir yandan toparlanma çabaları ile diğer yandan da dağılmayı hızlandıran olaylarla geçmiştir.Dünya konjonktürü batılı emperyalist güçler arasında bir paylaşım savaşı olarak Birinci Dünya Savaşını gündeme getirince Osmanlı İmparatorluğu bu kavgada paylaşılan yem olma konumundan kurtulamamıştır.
Sevr Fransa’da Paris yakınlarında bir kasabanın adıdır.Dünyada tanınmış seramikleri ile meşhur olan bu kasabada Osmanlı İmparatorluğunun idan fermanı imzalamnıştır.İngiltere ve Fransa gibi o dönemin iki süper gücü idam fermanını Osmanlı’nın boynuna Sevr kasabasında imzalanan anlaşma ile geçirmişlerdir.Mondros ateşkesinden sonra son Osmanlı hükümetinin Sevr kasabasında kendisine dayatılan antlaşmaya imza atmasıyla beraber bir dönem kapanmış,dünyanın merkezi coğrafyasına altı yüz yıl egemen olan büyük Türk İmparatorluğu Osmanlı devleti tarih sahnesinden silinmiştir.Sevr antlaşmasının tamamlanmasıyla beraber eski Osmanlı topraklarında bir devletsizlik durumu ortaya çıkmış,bu durumdan yararlanmak isteyen Birinci Dünya Savaşının galipleri Osmanlının eski ülkesini işgal etmişlerdir.
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Osmanlı hasta adam konumuna düşünce,İngiliz Başbakanı Benjamin Disraelli Osmanlı devletinin yerini alacak bir siyasal plan hazırlamıştır.Bu plana göre,Balkanlarda BalkanFederasyonu,
Kafkaslarda Kafkas Federasyonu,Orta Doğu’da bir Orta Doğu Federasyonu,ve Anadoluda da bir Anadolu Federasyonu kurulacak ve daha sonra bunlar bölgenin başkenti olan İstanbul’a bağlanarak bir dörtlü konfederasyon oluşturulacaktı.Balkan bölgesinde başlayan küçük devletlere bölünme süreci Balkanizayon olarak Balkanlardan Anadolu ve Kafkasya’ya taşınacak,daha sonraları da Orta Doğu’da cemaatleri ve etnik grupları esas alan eyalet devletçiklerin oluşturularak İstanbul’a bağlanmaları ile plan tamamlanacaktı. Bunun gerçekleştirilebilmesi için başkent İstanbulun ele geçirilmesi gerekiyordu Bu amaçla, Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915’de İngiliz ve Fransız donanmaları o zaman ki Atlantik emperyalizminin askeri güçleri olarak Çanakkale önüne geldiler,ama burayı geçemediler. Almanların desteği ile Osmanlı orduları Mustafa Kemalin önderliğinde Atlantik emperyalistleri olan İngiltere ve Fransayı Çanakkale’de önemli bir yenilgiye uğrattılar ve bu iki büyük güç geri dönmek zorunda kaldı.Eğer Çanakkale’yi geçebilselerdi.İstanbul’u işgal edecekler ve Osmanlı ülkesini başkentten yönetmeyi deneyecekleri.Ayrıca çökmekte olan Rus ordusuna yardım için Boğazları kullanacaklar ve bu yoldan asker ve silah sevk ederek Rusların Almanlara karşı direnmelerini sağlayacaklar ve böylece Alman emperyalizminin doğuya doğru yayılma politikalarına son vereceklerdi. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı ve Osmanlıların Çanakkale zaferiyle Sevr’i gerçekleştirmek için gelen İngiliz ve Fransız donanmaları geriye dönmek zorunda kaldılar.
Savaş sonrasında aynı planın uygulayıcısı olan İngiltere yeniden dörtlü konfederasyon planını Fransa ve İtalya’nın desteği ile Osmanlılara dayattı ve bu plan doğrultusunda Sevr antlaşması Paris yakınlarında ki Fransız kasabasında imzalandı. Bu antlaşma ile Osmanlı devleti ortadan kalkıyor,toprakları paylaşıldığı gibi nesi varsa hepsine galip devletler adına el konuluyordu.Limanlar ve ulaşım yolları ile fabrikalar ve madenler galip devletler arasında paylaşıyor; ayrıca ülkede var olan haberleşme tesisleri de bütünüyle galip devletlerin denetimine geçiyordu. Ülkenin candamarı olan ulaşım ve haberleşmenin yabancıların eline geçmesiyle Osmanlının ülkesi üzerindeki egemenliği ortadan kaldırılıyordu.Ayrıca ordunun terhis edilmesiyle beraber silah,cephane ve askeri tesislere de el konulması üzerine devletin koruyucu gücü de ortadan kaldırılıyordu. Ordusuz hiç bir devlet olamayacağı için, ordunun bütünüyle terhis edilmesi üzerine Osmanlının da bir siyasal ve de askeri güç olarak ortadan kaldırılması planı başarıya ulaşmış oluyordu.
Sevr Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu’nun kaldırılmasında amacına ulaşmış görünüyordu.Ne var ki, bu büyük devletin dağıtılmasından sonra onun yerini alacak yeni düzenin oluşturulmasında Sevr Antlaşmasının gerektiği gibi etkili olduğu söylenemez.Çünkü yerine getirilmek istenen parçalı siyasal yapı ve manda düzenine karşı Anadolu ve Rumeli halklarının isyanı olmuş ve bunlar daha sonra bir araya gelerek vatan topraklarını işgal eden Atlantik emperyalistlerine karşı bir varolma savaşı vermişlerdir. Sevr sonrasında bölgeye giren İngiliz, Fransız ve İtalyan emperyalistleri Türklerin anayurdunu paylaşmak istiyordu.Bantlaşma onlara istedikleri yerleri işgal etme hakkını veriyordu.Batılı emperyalistler Türk toprakları üzerinde kendilerine bağlı sömürge yönetimleri ve manda idareleri oluşturmak için girişimlerde bulnuyorlardı. Ayrıca, Anadolnun batısını Rumlara, doğusunu da Ermenilere vererek bu yarımadayı tıpkı Bizans döneminde olduğu gibi yeni bir Bizans yapılanması içine çekmek istiyorlar ve bu doğrultuda hem Ermenilere hem de Rumlara yardım yapıyorlardı. Böylece gayrimüslim bir siyasal yapılanma Osmanlı sonrası dönemde bölgenin geleceği için hazırlanıyordu. İkinci Meşrutiyet dönemi örgütlenmelerinde bu amaca dönük çeşitli girişimler birbirini işliyor ve Ermeniler ile Rumlar Anadoluyu paylaşmaya hazırlanıyorlardı. Yahudiler ise, daha sonrası için hazırlık yaptıklarından İngiliz ve Amerikan mandacısı çevreleri örgütleyerek gelecekte bir Büyük İsrail devletini dünyanın merkezinde kuracak yapılanmanın ön koşullarını hazırlıyorlardı.
Her şey 1918 yılına kadar bu doğrultuda gelişti. Mondros ateşkesinin imzalanması üzerine Anadolu halkı ayağa kalktı ve bütün yurtta hem isyanlar hem de kongreler birbirini izlemeye başladı. Eli silah tutan gençler dağa çıkarak işgalcilere karşı savaşıyor, okumuş aydınlar ise öğretmenlerin öncülüğünde okul binalarında ulusal kurtuluş amacıyla kongreler düzenliyorlardı. Kongreler ve milli mücadele hareketleri birbirini izliyor ve düşman işgaline direnen Anadolu halkı, ülkenin sahipsiz olmadığını açıkca gösteriyordu. Böylesi bir mücadeleye kalkışan Anadolu insanı, kongrelerde Mondros ateşkesinin kararlarına karşı çıkıyor ve isyan ederek Sevr dayatmasını önlüyordu. Sevr antlaşmasının imzalanmasından sonra ise Anadolunun her yerinde bu antlaşmanın metinleri yakılıp yırtılıyor, dünyanın merkezinde bin yıl devlet kurmuş olan Türk halkının böylesine bir idam fermanına mahkum edilemiyeceği bütün dünyaya haykırılıyordu.Zaman içerisinde Türklerin kaklı mücadelesi bütün dünya kamuoyuna yayılarak ses getirdi. Rusya ve Hindistan müslümanları Anadolu Türklerinin var olma mücadelesine ciddi oranda maddi destekler sağladılar.Batılı emperyalistlerin dünyanın merkezini ele geçirme saldırısına karşılık doğunun insanları Türklerin yanında emperyalizmekarşı yer aldılar.
Türkiye Cumhuriyeti, Sevr Antlaşmasının yırtılarak çöpe atılmasını sağlayan ulusal kurtuluş savaşının bir sonucudur. Bu nedenle Türk devleti bir anlamda Sevr Antlaşmasıyla Lozan Antlaşması arasında bir yerde durmaktadır.Osmanlıyı yok eden Sevr’e Türkler karşı çıkınca kazandıkları ulusal kurtuluş savaşı ile baraber yeniden kendi bağımsız devletlerini kurabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Sevr Antlaşmasının reddidir. Lozan Antlaşması ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun belgesidir. Bu coğrafyada Osmanlı sonrası dönemde ya Sevr düzeni olur ya da Lozan düzeni geçerlilik kazanır. Türk ulusu Sevr’i yırttığı için Lozan antlaşmasıyla sağlanan yeni düzen kurulmuştur. Türkiye’nin doğum belgesi bir anlamda nüfus kağıdı olan Lozan Antlaşması her yönü ile Sevr’in reddidir. Türkler Sevr’e karşı çıkarak varolmuşlar, Lozan Antlaşmasını imzalayarak da bağımsız devlet statüsüne kavuşmuşlardır. Sevr ile Lozan bir anlamda ateş ve su gibidir. İkiside birbirinin hem alternatifidir hem de yok edicisidir. Sevr düzenine geri dönüş olursa Lozan düzeni ortadan kalkar; Lozan Antlaşmasına devam edildiği sürece de Sevr önlemleri gerçekleşemez.
Türkler haklı olarak ciddi bir Sevr korkusu ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle de yabancı ülkelerle işbirliği yapan mandacı çevreler ya da alt kimlikçi neoliberaller tarafından sürekli olarak bir Sevr paranoyası ile suçlanmaktadırlar. Sevr önlemlerinin bir paranoya değil, ama bir gerçek olduğu küreselleşme dönemindeki gelişmelerle bir kez daha kanıtlanmıştır. Avrupa Birliği yeni bir Sevr haritasını gerçekleştirebilmek üzere Yugoslavya’nın dağılmasına benzer bir süreci Kopenhag kriterleri görünümünde Türkiye’ye dayatırken, Amerika Birleşik Devletleri yeniden Kürdistan ve Ermenistan’ın kuruluşlarına öncelik veren politikaları tıpkı Wilson prensiplerinde belirtildiği gibi savunmakta ve gerçekleştirmeye çaba göstermektedir.İsrail ise Büyük İsrail devletini dünyanın merkezinde oluşturabilmek için, Kürdistan üzerinden Türkiye’nin parçalanmasına giden süreci desteklemektedir. Küresel sermaye Türkiye’nin bütün zenginliklerini satın alarak, Büyük İsrail’in bölgesel olarak kurulmasına yardımcı olmaktadır. Bir anlamda Sevr Antlaşmasındaki hükümler doğrultusunda Türkiye’nin bütün zenginliklerine el konulmaktadır. Bu durum açıkca yeni Sevr demektir. Avrupu ve Amerika merkezli emperyalist akımlar merkezi coğrafyayı sömürgeleştirirken Sevr hükümleri doğrultusunda eski Osmanlı bölgelerini ele geçirmekte yeni bir hegemonik düzene doğru bölge ülkelerini zorlamaktadır. Türk ulusu Sevr Antlaşmasını yırtmıştır, ama emperyalizmin gündeminde Sevr planı ön planda yer almaktadır. Bu nedenle, günümüzde Türkiye yeniden bir Sevr kıskacı içindedir.Türk ulusu yeni Sevr projelerini de tıpkı eskisi gibi yırtıp atacaktır. Ancak bu yoldan Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Prof.Dr.Anıl ÇEÇEN
Esen kalın...
21.11.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder