22 Aralık 2019 Pazar

TÜRKLERIN MÜSLÜMAN OLUŞU

TÜRKLERIN MÜSLÜMAN OLUŞU
Arif Erman
"Türklerin kılıç zoruyla din değiştirecek kadar aciz bir millet olmadığını; bilerek ve isteyerek Müslüman olduğunu" savunan tarih bilgisinden yoksun, ama kendisini de aynı zamanda tarihçi sanan zavallılar için paylaşıyorum...
Arap kaynakları ve batılı kaynaklar, Türkleri ilkel ve barbar yaratıklarmış gibi gösterebilmek için eski Türk dinini aşağılamışlardır.
Örn: İbn Fadlan ve Tamim bin Bahr; Türkleri Tanrı'ya inanmayan ya da ateşi Tanrı olarak kabul eden bir toplum olarak tanımlamıştır...
yine, Tamim bin Bahr Türklerin çoğunun mecusi (Zerdüştlük) inancına bağlı olduklarını, ateşe tapındıklarını, kimilerinin de Mani dinine inanan zındıklar olduklarını belirtmiştir(1)
Oysa bir Ön Türk dini olan Zerdüştlüğe, Orta Asya'da da inanılmıştır.
Sasanlılar döneminde Zerdüştlük içinde bir tarikat olarak ortaya çıkmış olan tek tanrılı Mani dini de bir Ön Türk dinidir ve Sasanlı toprakları ile Orta Asya'da yayılmıştır.
İbn Fadlan da Türklerin hiç bir dinle ilgilerinin olmadıklarını ve Tanrı'ya inanmadıklarını yazmıştır, ama eğer Türklerin bir zulme uğradıklarında ya da sevmediği bir şey gördüklerinde başını gökyüzüne kaldırıp “Bir Tengri” dediklerini de itiraf eder(2)
Batı kaynakları ise genelde Türk halklarını ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınan ilkel toplumlar olarak göstermeye çalışmışlardır..
Böylece Türkler, önce Araplar sonra da Hıristiyanlar, özellikle de Ruslar, tarafından şavaşlar, katliamlar ve baskılar sonucu İslam ve Hıristiyanlık gibi Semitik dinleri kabul etmeye zorlanmışlardır.
Resmi tarihe göre Türkler
İslam dinini hiçbir zorlama olmadan kendi istekleri ile severek kabul etmişlerdir.
Çünkü İslam'a girmeden önce Türklerin eski dini inançları İslam inancına yakındır ve İslam'ın getirdiği üstün ilkeler Türklerin ruhuna ve manevi yapısına uygun düşmüştür.
Oysa Türkler 670'lerden 740'lara dek Arapların yaptıkları katliamlar ve uyguladıkları sistematik terörle müslüman olmuşlardır.
70 yıl kadar süren Türk-Arap savaşlarının sonucunda 100 binin üzerinde Türk katledilmiş, 50 binin üzerinde Türk genci köle ve cariye yapılmış, ...
Türk şehirleri yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiş, tarihi eserler yok edilmiş, “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman yerine getirilmeyip, “Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi o güne dek tarihlerinde görmemişlerdir.
Bu tarihi gerçekler, İslam'a zarar gelmesin düşüncesiyle gizlenmekte ya da söz edilmemektedir.
Bu tarihi bilen İslamcı çevreler ise Müslüman Arapların Türklere saldırmalarını, onları İslam dinine davet etmek, gerekirse bu uğurda zor kullanarak onları İslam'a boyun eğmeye zorlamak biçiminde yorumlarlar.
Zaten İslam peygamberi de Türkleri düşman ilan etmişti...
“Kıtat-ul Türk” başlığı taşıyan bir hadisinde Türklerle savaşmanın özel bir anlamı olduğunu, kıyametin ancak Müslümanların Türkleri öldürmelerinden sonra kopabileceğini söylemiştir. Buhari’nin, “Es Sahih Kitab-ul Cihad” adını taşıyan peygamber hadislerini derleyen eserinde İslam peygamberinin, “geniş yüzlü, küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi Türklerle öldürüşmedikçe kıyamet kopmaz” dediği belirtilmektedir.
Ancak Arapları Orta Asya’ya saldırmaya iten en önemli neden, savaşa katılan Arapların kısa zamanda büyük servetlere sahip olmalarıdır.
Çöllerde yoksulluk içinde yaşayan bedevi Araplar, savaşa katılan askerlerin, yüksek maaş ve ganimetlerle kısa zamanda büyük bir zenginliğe kavuştuklarını görürler.Bu nedenle Araplar arasında savaşa katılma isteği artar ve Arap yarımadasının dışına çok büyük bir Arap göçü başlar.
Yalnızca İran'a değil, Türkistan'ın Buhara,Baykent,Samarkent gibi daha birçok büyük şehirlerine önemli ölçüde Arap aileleri yerleştirilir.
Genellikle 25-50 bin arasında değişen ve ailece yapılan bu göçler, bir yandan İran ve Türkistan'ın büyük şehirlerinin Arap nüfusuyla işgal ile iskan edilmesine, diğer yandan da Arap egemenliğinin bölgede daha kolay yerleşmesine ve İslam'ın yayılmasına yardım eder.
Sonuç olarak Araplar, yaptıkları büyük katliam ve yağmalardan çok büyük servetler elde etmişlerdi.
İslamcı yazar Zekeriya Kitapçı bile Arapların yapmış oldukları bu zulmü inkar edemez: “Kuteybe Buhara'da had-i zatında bir İslam inkilabı yapmıştır. O, eski ve orta çağlar boyunca Ari, Sami ve Hindi dinlerinin merkezi ve buluşma yeri olan bu şehirde, İslamiyet'in önüne çıkan,İslamiyet'in önüne çıkan bütün dinleri yasaklamış, mabedleri kapatmış, buralardaki heykelleri parçalamış ve halkın tek tercihi olarak, hem de keskin bir şekilde Müslüman olmalarını istemiştir. Bu, İslamiyet namına bir terör değil miydi? Der...
Değerli tarihçi Narşahi buna 'hayır' demekte ve şu ilginç yorumda bulunmaktadır: 'Öylece ister istemez Müslüman olmuşlardı...
İşte İslam dini bu şekilde Buhara'da yayılmış ve halk da şeriatın hükümlerini uygulamaya mecbur bırakılmıştı...
Ve böylece şehirde küfrün bütün izleri silinip süpürüldü. Zerdüştlüğün alametleri yok olup gitti; bunların yerine bir çok mescid yapıldı. Kuteybe bu yolda büyük gayretler sarfetti ve İslamiyet'e uymakta ihmali görünenleri cezalandırmayı da ihmal etmedi'.”(3)
Arapların Türk yurtlarına saldırma cesareti göstermelerinin en büyük nedeni, Orta Asya'da merkezi güçlü bir devlet olan Türk Kağanlığı'nın aralıklarla yıkılıp yeniden kurulması ve bu sürelerde Türklerin kendi aralarındaki anlamsız ve amansız savaşlardır.
552 yılında kurulan Türk Kağanlığı, 588 yılında doğu ve batı kağanlıkları olarak ikiye bölünmüştü.
Doğu ve Batı Türk Kağanlıkları 630 yılına dek 48 yıl egemenlik sürmüş, sonra da yıkılarak Çin'i yöneten Tabgaç Türklerinin egemenliğine girmişlerdi.
Batı Türk Kağanlığı 28 yıl daha Tabgaçlara bağlı olarak yaşamış ve 658 yılında da tümüyle yıkılmıştı.
51 yıllık Tabgaç egemenliğini ortadan kaldıran OrtaAsya'nın doğusundaki 2. Doğu Türk Kağanlığı ise 682-745 yılları arasında yaşamış ve bu dönem,Tabgaçlar,Basmıllar, Karluklar,Kırgızlar, Uygurlar gibi diğer Türk halklarıyla olan bitmek bilmeyen savaşlarla sürüp gitmiştir.Bu dönemde Orta Asya'nın batısında ise tam bir otorite boşluğu oluşarak, Türk şehirleri küçük, güçsüz ve sürekli birbiriyle savaşan Türk beylikleri tarafından yönetilmiştir.
Bu durumdan yararlanan Araplar, Orta Asya'nın batısındaki Türk yurtlarında yaptıkları eşi görülmemiş katliamlarla İslam'ı yayma fırsatı bulmuşlardı.
Ancak İslam, Kafkasya üzerinden diğer bir Türk yurdu olan Karadeniz bozkırlarına yayılamamıştır. Bu bölgeye egemen olan Hazarlar 650'den, Hazar Devleti'nin yıkıldığı 1000'e dek Araplarla savaş halinde olmuşlar ve en şiddetli savaşlarını 651-763 yılları arasında sürdürmüşlerdi.
Taberistanlı tarihçi Ebu Cafer Taberi'nin (838-923) erken İslam tarihini yazdığı “Tarih Al Resul ve Al Muluk ve Al Hulafa” adlı eserinden derlenen Türklerin İslam'ı kabul etmelerinin gerçek tarihi şöyledir:(4)der.
Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir.
Türk beylikleri, bu bölgedeki Buhara, Samarkent, Talkan, Baykent gibi şehirlerde yerleşmiş yaşıyorlar,
deri imal ediyor ve pamuktan kağıt üreterek bunları satıyor ve iyi de para kazanıyorlardı.
-Bu üretimlerinin yanı sıra altın madenleri çalıştırıyorlardı.
Özellikle adı zengin şehir anlamına gelen, Samarkent’in zenginliğinin o devirde dillere destan olduğu söylenir.
Bu zenginlik öteden beri talancı Arapların iştahını kabartsa da, Türklerden çekiniyorlar ve araya sınır olarak koydukları Ceyhun ırmağını geçmeye pek cesaret edemiyorlardı.
Çünkü daha önce Halife Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar İslam’ı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergana’ya kadar girdiyse de...Türkler tarafından yok edilmişlerdi. Ancak daha sonraları Muaviye tarafından, Ceyhun ırmağının altında kalan Horasan’ın tamamıyla işgal edilmesi ile o bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu.
Horasan’ın kendileri tarafından tamamen işgal edilmesinden cesaret alan Araplar 673 yılında Muaviye’nin ilk Horasan valisi olan Ubeydullah bin Ziyad komutasında bu kez 24.000 kişilik bir ordu ile Ceyhun ırmağını geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşattılar.Kibac Hatun diğer Türk beyliklerinden yardım isterse de bu yardım kendisine gelmez ve Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemezlerse de tam anlamıyla talan ederler.
Daha sonra, Muaviye’nin 2.Horasan Valisi, Halife Osman’ın oğlu Said’de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır.
Kendisine diğer Türk beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun, Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.Bu anlaşmaya göre, Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden 80 kadar rehine verir.Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said, zenginliğini öteden beri duyduğu Samarkent’e saldırır ve baştan aşağı talan ederek topladığı binlerce Türk gencini köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir.Said daha sonra Kibac Hatun’dan aldığı 80 kadar rehine tarafından hançerlenerek öldürülür.
Said’i öldürdükten sonra dağa kaçmayı başaran rehinler orada açlıktan ölür. Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad olur.Ziyad da 680'de Türkleri İslamlaştrmak ve şehirlerini talan etmek için saldırır,ancak püskürtülerek geri çekilir.
Bu kez, kendi orduları Türkler tarafından talan edilerek silahları alınır.Daha sonra Araplar daha güçlü bir orduyla yeniden saldırır ve Türkleri yine talan ederler Bu talandan her Arap 2400 dirhem alır. Bir kölenin satış fiyatının 300 ile 500 dirhem arasında olduğu düşünülürse, bu durumda aldıkları ganimet adam başına 7 ya da 8 köleye eş değerdedir.
İslam’da ilk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar ve önce civar halkların dillerini Arapçalaştırır.
Haraç karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayri müslimlerin bütün haklarını geri alır.
Adı İslam tarihine kan dökücü zalime çıkmış olan Haccac’ı kendisine yardımcı seçerek onu Irak genel valiliğine atar.
Haccac’ın Irak’a genel vali atanmasından sonra Türklerin kaderinde ilk köklü değişikler de başlamış olur. ...
Haccac ilk olarak Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a,
Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar.
O tarihte Sicistan’ın Türk Beyi Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir.
Haccac, Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak tam teslim olmasını ister Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür.
Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır. Ubeydullah, Rutbil’den kurtulmak için 700.000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır.
Buna çok kızan Haccac 40 bin kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir.
Rutbil’i yenemeyeceğini anlayan Esas, bu kez onunla anlaşır.
Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de, Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer. Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas Rutbil’e sığınır. 
Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder. Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini, verirse de kendisinden 7 yıl hiç vergi almayacağını söyler. Türk şehirlerinin yeniden bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil,
7 yıl haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ile yakınlarını Haccac’a teslim eder. Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır.
Haccac Rutbil’den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir. Hocent, Kes, Sogd ve Nesef’i ele geçirirsede Türkler direnirler. Horasan valiliğine Muhelleb’in oğlu Yezid gelir.
Yezid ibni Muhelleb’de Türk şehirlerini talan eder.
Yezid’in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar.
Bu tarihlerde, Araplar Türklerin yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilerse de kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türklere geri vermek zorunda kalmışlardı.
705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer.
Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay,
Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur.
Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdi.
Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında gerçekleşir.
Vali olduğu andan itibaren, Türk beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar.
Merv’de askerleri toplayarak, “Allah kendi dininin aziz olması için size bu toprakları helal kıldı” der.
Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent’in savunmasına yardıma gelirler.
İki ay süren bir savaş olur. Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da, Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar.
Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya karşın şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar.
Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir mücahit birliği kurarlar.
Baykent’de karışıklıklar başlar.Bunun üzerine Kuteybe Baykent’e yeniden gelerek ne kadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür. Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri yeniden baştan aşağı yağmalar.
Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur.
Taberi, Arapların bütün Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler. Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir. Muhafız birlikleri oluşturulur. Valilikden vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplar’dan oluşturulur. Türklerin dini inançlarını simgeleyen ya da yalnızca sanat özelliği olan bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır. Daha sonra esir edilen kadınlar ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır.
Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar, şehrin onarımı ise yine Türklere kalmıştır.
Bundan sonra sıra, Buhara’nın tamamen işgal edilip Müslümanlaştırılmasına gelir.Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar.Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır. Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer. Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istila eder.
Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar.
Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.
Ancak Kuteybe’de, savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner.
Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve Buhara’yı mutlaka alması için Kuteybe’ye emir verir. Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir yıl sonra yenden Buhara’yı kuşatır.
Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar.
Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaad eder. Para hırsı ile gayrete gelen Araplar şehri istila ederler.Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır. Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler, beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak yada köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar. Erkeklerden de binlerce kişiyi köle olarak satmak üzere beraberlerinde götürürler.
Araplardan oluşan yeni bir idari kurumlaşma yapılır.
Diğer beyliklerden tepkiler gelmeye başlayınca da,
Buhara yöneticisi Kibac Hatun’un oğlu Tuğ Şad kukla hükümdar yapılır. Tuğ Şad tarihe hain bir işbirlikçi olarak geçer.Daha sonrada Müslüman olarak oğluna da, efendisi Kuteybe’nin adını vererek bağlılığını kanıtlar..
Etkili bir işgal yapmak isteyen Kuteybe bunun için öncelikle yerli halkı İslamlaştırmaya başlar.
Buhara halkı önceleri Müslüman olmuş gibi görünseler de bu dini kabul etmek istemezler. Kuteybe Türklerin aslında Müslüman olmadıklarını,evlerinde İslami kuralları tatbik etmediklerini anlar ve yeni bir yöntem geliştirir.
Bu yönteme göre Türkler evlerini Araplarla paylaşmak zorunda bırakılırlar ve bu şekilde bire bir kontrol altına alınırlar. İslami kurallara uymayanlar ise ağır cezalara uğratılırlar.
Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halktan bazı direnişçiler çıkar. Gizlice silahlanırlar.
Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar. Kuteybe baskıları arttırır, kendi aralarında örgütlenen Türkleri yakalattırıp öldürtür.
Bu arada yeni vergi yasaları getirir.
Yerli halk, halifeye yılda 200 bin dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10 bin dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır.
Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar.Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar...
Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Araplar, Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar, Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar.
Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır. .
Cuma namazı zorunlu hale getirilir, ancak Türkler buna uymaz.Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce yoksullar üzerinde İslamın etkili olmasına çalışır.Bu uygulama nispeten başarılı olur. Yoksul halktan para için camiye gidenler olur.
Buhara’da olanlar diğer Türk beyliklerinde de etkilerini gösterir. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkarlar.
Sogud (Soğd) beyi Neyzek Tarkan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.
Bu anlaşmaya göre Neyzek Tarkan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.
İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı âkibete uğramışlardı.Türklerin organize olamamaları Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.
Neyzek Tarkan daha sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.Neyzek Tarkan, Toharistan’a dönerek bütün Türk beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır...
İlk olumlu yanıt Talkan beyi Sehrek’den gelir Neyzek Tarkan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri beyi Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirir.Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür....Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar. Bu yolun 4 fersah (24 Km) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.
Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.
Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40 bin kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır....Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.Erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.
Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.
Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.
Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.
Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmaz.Erkekleri dövüşerek ölürler.Bütün şehir yakılır.
Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında “Muhtereka” derler.
Kuteybe, Faryab’dan sonra, Neyzek Tarkan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır, ancak bir sonuç elde edemez.Bu arada kış yaklaşır.
Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur, ancak kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir
Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.
Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.
Neyzek Tarkan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.Muhammed ibni Selim, Neyzek Tarkan’ın teslim olması durumunda kendisine bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Neyzek Tarkan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.
Neyzek Tarkan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur.
Kuteybe bu arada Neyzek Tarkan’ı hemen öldürmez. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.
Haccac, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.Kuteybe önce Neyzek Tarkan’ın iki oğlunu kendisinin ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.
Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını yine Neyzek Tarkan’ın ve halkın gözü önünde kestirir. Neyzek Tarkan’ı da bizzat kendisi öldürür.Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir
Neyzek Tarkan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.
Harzem’de Çaygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.
Kuteybe Çaygan’la işbirliği yapar. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür. Arkasından Camhud beyini yenerek 4 bin civarında esir alır. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler.Bu olayı, Ziya Kitapçı İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında şöyle anlatır (5): Bu harplerden birinde, el Taberi'nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre,bir defasında Abdurrahman bin Müslim, Kuteybe'ye, 4 bin esirle gelmişti.
Kuteybe, Abdurrahman'ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi.Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe,bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına,
bin tanesini soluna,bin tanesini arkasına ve bin tanesini de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa, kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu.
Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi.Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır; “Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.
Herkesi kılıçtan geçirdiniz.Yalnızca ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”
Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Çaygan’ı öldürür. Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.Harzemli ünlü Türk bilgini Biruni, Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır; “Kuteybe, her çareye . baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece her şey karanlıklara gömüldü.
İslam Harzemlilerin içine girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.
” Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Samarkent üzerine yürür.
Samarkent meliki Gurek, üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderilir, ancak gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Samarkent, kuşatılır.Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.Anlaşmaya göre:
- Samarkent Araplara her yıl 2.200.000 altın ödeyecektir.
- Bir kereye mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.
- Şehirde Cami yapılacaktır.
-Tapınak ve heykellerdeki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir.
-Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.
Daha sonra Kuteybe, altından yapılan heykelleri erittirerek alır ve Merv’e geri döner.Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır.
Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.
Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.Haccac, Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yı işgal etmesi talimatını verir.Kuteybe Taşkent’e gider, ancak başarılı olamaz. Bu arada Haccac ölür.
Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları sürdürmesini söyler.Kuteybe bu kez Kaşgar’a doğru yola çıkar. Tam Kaşgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kaşgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 yılında kafası kesilerek öldürülür.Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdi.
Taberi'nin kendi kaleminden Kuteybe'nin katliamları şöyledir:
“Her kim Türklerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim.
İmdi müslümanlar bir bir Türklerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar. Ve Türkleri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler.
Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladıSonra göçüp Talkan’a vardı.
Şehrek ki, Talkan meliki idi. Neyzek'le müttefik idi.
Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a.girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler...
Ne kadar kırabilirlerse kıralar.Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü...Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi.
Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.
Kuteybe dedi:
- Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki “Uktuluhu uktuluhu uktuluhu”. (Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün).
Bunun üzerine Neyzek’i ve oğulları iki kardeşi ki, biri Sol ve biri Osman’dır.(doğrusunun Otman olması gerekiyor).
Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler.
Hepsi 700 adam idi.Buyurdu başlarını kesip Haccac’a gönderdiler. Kuteybe deve palanı (semeri) demek olur.
Ganimet malının beşte birini Haccac’a gönderip Semerkant’ın fethini de ilan etti.Haccac da bu haberi işitip sevindi. Kuteybe tekrar Merv’e döndü.Kardeşi Abdullah’ı Semerkant’a emir yaptı. Askerlerinin bir miktarını onun yanında bıraktı ve lüzumu kadar harp aleti verip Abdullah’a dedi: Kafirlerden hiç kimseyi Semerkant’a girmeye bırakma, ancak eline bir parça balçık ver ve o balçığın üzerine mühür vur.
Havarizem melikinin adı Çaygan idi. Ondan küçük Havarizad adlı bir kardeşi vardı.
Çaygan’ın üzerine galebe etmiş idi ve onun bütün işini.tutmuş idi. İşitse ki Çaygan’ın eline güzel bir cariye girmiş, yahut bir nefis bir kumaş almış derhal adam gönderip aldırırdı.
Yine işitse ki bir kişinin güzel kızı var yahut güzel bir avreti var derhal mecal vermez, çekip alırdı. Hiç kimse men edemezdi Ve Çaygan’a ondan şikayet etseler ben ona bir şey diyemem, derdi. Çaygan da onun elinden bunalmış idi.
Bu işi bu şekilde uzatınca Çaygan’ın tahammül etmeye takatı kalmadı.El altından Kuteybe’ye adam gönderdi.
Havarizem şehirlerinden üç şehrin kilitlerini bile gönderdi
Ve Kuteybe’ye dedi: Havarizem’e gelip kardeşimi öldürürsen her ne dilersen vereyim, dedi.Lakin bu haberi hiç kimseye bildirmedi. Bu haber Kuteybe’ye ulaşınca gaza vaktı idi.
Kuteybe kavmine Segat gazasına varırız diye bildirdi.
Çaygan’ın adamını geri gönderdi.
Havarizad’e haber verdiler ki Kuteybe Segad’a gazaya gider. O da gayet sevindi. Ve kavmine bildirdi ki bu yıl cenkten eminsiniz, zira Kuteybe segad’a gidermiş. Ve bizde iş’e meşkul olalım dedi. Bilmedi ki Kuteybe kendi üzerine gelir.
Bu esnada Kuteybe ansızın bin atlı ile Medinet-ül Fil ki Havarizem’in ulu ve muazzam şehridir.Zira Havarizem ülkesi üç şehirdir. Ondan ulusu yoktur.Kuteybe çıkıp geldi.
Havarizem halkı Kuteybe’yi görüp korktular.Kuteybe doğru Çaygan’ın yanına geldi. Ve Havarizad’a haber verdiler ki ne gafil durursun işte Kuteybe erişip alemi fesada verdi.
Havarizad anladı ki bu iş Çaygan’ın başı altındadır.
Diledi ki Çaygan’ı öldüre.Lakin fırsat ve mecal bulamadı.
mdi hazır bulunan sipahi ile.sürüp Medinetil Fil’e geldi.
Çaygan o üç şehri Kuteybe’ye verip kendisi de Kuteybe’nin yanına geldi. Ve Havarizad şaşkına döndü. Nihayet Kuteybe’ye adam gönderip aman diledi.
Kuteybe dedi:Amanı kardeşinden dile eğer o aman verirse benden emin ol!
Havarizad dedi:
-İmdi bildim ki benim ölmem lazım. Zira benim kardeşime boyun eğmem ölmek demektir.
Belki ölmek muti olmaktan iyidir, dedi.
Bunun üzerine cenge koyuldu.
Bir saat cenk edip sonunda tutuldu. Kuteybe’ye getirdiler.
Kuteybe dedi: Kendini nasıl görürsün?
Havarizad dedi:
-Ey emir, beni melamet etme ki ben kılıca eli onun için vurdum ki seninle benim aramda bir hüküm zahir ola.
İmdi fırsat senin oldu, bana ne öğünmek gerek, ne dilersen et.
Bunun üzerine Kuteybe buyurdu. Dışarı çıkıp boynunu vurdular.
-Çaygan dedi:
-Ey emir, henüz gönlüm şifa bulmadı.
Kuteybe dedi:
-Daha ne dilersin?
Çaygan Dedi:
-Dilerim ki onunla bile olan kimselerin hepsini öldüresin.
Kuteybe dedi:
-İmdi sen benim yanıma topla, ben öldüreyim.
Çaygan da hepsini tutup getirdi. Kuteybe cümlesini öldürüp mallarını aldı.
Çaygan şöyle şart etmiş idi ki: Bin baş esir ve nice bin kumaş vere.
İmdi Kuteybe Medinetül File girip o malı Çaygan’dan aldı.
Çaygan Kuteybe’den yardım diledi. Zira Camhüd meliki daima gelip Çaygan ile cenk ederdi.
Ve Çaygan’ı gayet incitirdi. Kuteybe Abdurrahman’ı ona yardıma gönderdi.
Ve Abdurrahman varıp muharebe etti ve o meliki öldürdü.
Çaygan o yerleri fethedip dört bin baş esir aldılar.
Kuteybe buyurdu. Hepsini öldürdüler.
-Şaş askeri bize gece baskın etmek dilermiş, imdi varın onların yolunda filan yerde pusuda durun.
Ve onlar çıktığı vakit üzerlerine sürünüz.
Ola ki bir fetih edesiniz, dedi.
Muslih in Müslim’i bunlara kumandan tayin etti.
Muslim de gelip o 700 adamı üç bölük etti.
Bir bölüğünü yolun sağ yanına, bir bölüğünü sol yanına koydu ve kendisi bir bölükle yolun üzerine durdu.Gece yarısı geçince Şaş askeri çıkıp geldiler.Muslih’i yol üzerinde görünce cenge meşgul oldular. Ve o iki bölük gaziler de iki taraftan hamle edip aç kurdun koyuna girdiği gibi kafirleri tarumar ettiler.
Gazilerde Şübe adlı bir bahadır yiğit vardı.
Kendisini Şaş güruhuna ve kalabalığına vurdu.
Onların ortalarında bir melikzadeleri vardı.
Yetişip Şübe onu kulağı tözünden kılıç ile çaldı.Öyle bir çaldı ki başı top gibi havaya uçtu.
Şaş askeri bu heybeti gördüklerinde hepsi bozguna uğradılar. Müslümanlar ardına düşüp onları hesapsız kırdılar...
Onlardan kurtulan pek az oldu.
Ve onların ekserisi Melikzadeler idi. Ziynetli ve silahlı kimselerdi.

Onların başlarını ve silahlarını ve elbiselerini hepsini aldılar geri dönüp Sürür ile Kuteybe’nin yanına geldiler.
Ertesi gün Kuteybe hükmetti ki cenge atılalar.Gavrek Kuteybe’ye adam gönderip dedi:
-Bu ettiğin harbi öyle zannetme ki Arapların kuvveti ile edersin belki acemden benim kardeşlerimdir ki sana yardım edip cenk ederler. Yoksa harbe Arapları gönder.
Gör ki biz de neler ederiz, dedi. Kuteybe bu sözü işitip gazaba geldi. ve münadilere çağırttı. Müslüman mübarizleri toplanıp kafirlerin üzerine yürüyüş ettiler ve buyurdu ki mancınık kurdular ve bir burcu döğe döğe yıktılar.
Ve Müslümanlar o yıkılan yerden hücum ettikçe kafirlerden bir bahadır er gelip o gedikte durdu her kim ileri gelse mecal vermez öldürürdü.Müslümanlarda silahşörler çok idi. Kuteybe onları çağırtıp dedi ki: Sizden kim ki o şahsı ok ile vurursa ben ona on bin dirhem veririmO arap silahşörlerden biri ileri yürüyüp ok ile o şahsı atıp gözünden vurdu ve ensesinden çıktı. Derhal düştü.O kişi Kuteybe’nin yanına gelip on bin dirhemi aldı.” (6)
Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştı.
Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdi.
Kuteybe’nin öldüğü yıl olan 716 da Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır.
İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder. Dağıstan beyi Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır..Sonunda Dağıstan düşer.
Şehir yağmalanır ve 14 bin kişi öldürülür.
Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir. Curcan 300 bin dirhem karşısında savaşmadan teslim olur.
Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur.Taberistan beyi İsfehbed, Deylem beyinden 10 bin kişilik bir yardım alarak savaşa başlar.
İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler.Yezid öfkeye kapılır, Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder. Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür.
Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir.
7 ay süren savaştan sonra, kale düşer.
Curcan beyi öldürülür.Kaledeki askerler esir alınır.
Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler.
Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır Türkleri öldürerek,4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türkü Enderiz vadisindeki ırmağın kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür. Öldürülen Türklerin kanlarını ırmağa akıtır.Irmağın suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir.
Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beş de biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır.
Curcan katliamında da Talkan katliamında olduğu gibi 40 bin civarında Türk öldürülür.
717 yılından sonraki süre, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer.717 yılında Ömer ibni Abdulaziz halife olur.
İki yıl sonra hastalanır yerine 719’da Yezid ibni Abdülmelik geçer.Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibni Mehleb’in arası iyi değildir.Yezid ibni Mehleb hapse attırılır, ancak Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak Basra’da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik’e karşı ayaklanır.721’de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır.Bu savaşta Yezit ibni Mehleb yenilir ve kafası kesilerek halife Yezit ibni Abdülmelik’e yollanır.
Mesleme, Mehleb’in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür.
Yezid ibni Mehleb’in oğlu Muaviye ibni Yezid de elinde bulundurduğu 32 kadar Mesmele taraftarının kafasını kestirtir.
Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile biter.Mesmele, Mehleb’den ele geçirdiği aralarında Türklerin de bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem’e satar.
Bu arada, Yezid ibni Mehleb’in yerine getirilen yeni Horasan Valisi Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan’ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsa da başarılı olamaz.
Kuteybe’nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi kadar başarılı olamaz.
Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir duraksama içine girer.
Halife II. Ömer ibni Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliği her geçen gün biraz daha zorlaşır.Halife II. Ömer ibni Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı, bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam’ın kuvvetlendirilmesi için çalışır.Kendisine bağlı yöneticilere
“ Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın” der.
Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan cizye alınmamasını isterse de Türklerden cizye alınmaması Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlıklarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilir.
Bu arada Horasan’da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır.Arapların istilasına karşı Orta Asya'daki Türk beyleri, Çin’i yöneten Tabgaç Türklerinden yardım isterler.
Daha önce Araplarla işbirliği içinde olan Tuğ Şad da, 718 yılında Tabgaç (Çin) kağanından yardım ister. Tabgaçlar yardım göndermez.
Daha sonra Türgiş Kağanı Sulu, Batı Türk Boylarının başına geçerek, 720 yılında Sogud’daki Türklerin Araplara karşı isyanını desteklemek için bir birlik gönderir.
Sulu’nun, Kur Sul adındaki komutanı, Seyhun ırmağını geçerek, Sogud’a gelir ve oradaki diğer Türklerle birleşip, Samarkent'e doğru yürür.
Arap Valisi, Said ibni Haris, Türkleri durduramaz ve Sameakent’e çekilir. Ancak Türkler Samarkent'i kuşatamazlar.
Bu arada Said ibni Haris yerine 721 yılında Horasan’a Said ibni Harasi atanır.
722’de Hisam Halife olur, Said ibni Harasi’yi görevden alarak yerine Müslim ibni Said’i atar.
Müslim ilk olarak Afşin’i haraca bağlar.
Seyhun’u geçerek bütün ekinleri ve ağaçları yakarak ilerler. Bunun üzerine Türgiş kağanı Sulu, Müslim’in üzerine yürür
Sulu’nun geldiğini ögrenen Müslim geri çekilmeye başlar.
Seyhun ırmağı yakınlarında, bir başka Türk birliği tarafından durdurulur.Bir yandan yukardan Sulu’nun birlikleri ilerlediği için acele eden Müslim, zayiat vermesine rağmen, Seyhun ırmağını geçerek Samarkent'e çekilir.Bu yenilgi üzerine, Müslim görevden alınır, yerine Esed ibni Abdullah atanır.
Esed ilk olarak Hotan şehrini ele geçirerek yağmalar.
Ancak, Türgiş kağanının Müslim’i kovalamasından cesaret alan halk Araplara karşı ayaklanır.726 yılında Sulu Kağan kararlı bir şekilde Esed’in üzerine yürür. Huttal’da çarpışırlar.
Esed, Sulu karşısında ağır bir mağlubiyet alır...
Bunun üzerine 727’de Esed’de görevden alınarak yerine Esres ibni Abdullah atanır.Esres halk üzerinde baskı uygulayarak denetim kurabileceğini düşünürse de başarılı olamaz.
Bir kısım halk Müslüman olduklarını söyleyerek vergi vermek istemezler ve Türgişlerden yardım isterler.
Türgiş kağanı Sulu'da 728 yılında Buhara’yı zapteder
Bu arada Esres’in yerine Cüneyt ibn Abdurrahman geçer.
Araplar Samarkent'e çekilir.
Sulu Kağan ve Kur-Sul yönetimindeki Türgiş kuvvetleri 729 yılında 58 gün süreyle Arapları Kemerce kalesinde kuşatma altında tutarlar.
Açlıktan ölme noktasına gelen Araplar teslim olurlar.
yapılan anlaşma gereğince teslim olanlar Debusia’ya gönderilirler.
Daha sonra Sulu Kağan, Samarkent'i kuşatır.
Samarkent'in işgal komutanı Savra ibni Hurr, Cüneyd ibni Abdurrahman’dan yardım ister. Cüneyd yardıma gelmeden Savra ve Sulu Kağan Samarkent yakınlarında savaşırlar
Araplar savaşı kaybeder, Samarkent'in Arap Karargah komutanı Savra bu savaşta ölür.
Halife Hisam, Kufe ve Basra’dan 20 bin kişilik ek bir kuvveti Cüneyd ibni Abdurrahman’a gönderir.
Sulu Kağan 732’de Buhara’yı terk ederek çekilir.
734’de Cüneyd ibni Abdurrahman ölür yerine Asım ibni Abdullah geçer, bir yıl sonra onun da yerine Halid ibni Abdullah geçer.
Sulu Kağan, 737 yılında Halid’in üzerine yürür.
Araplar kayıp vererek Ceyhun’un güneyine çekilir.
Türkler Ceyhun ırmağını geçerek Arapları Belh’e kadar çekilmeye zorlar ancak Curcan önderi, Araplarla birleşerek Sulu Kağan'ın ülkesine çekilmesine neden olur.
Sulu Kağan ülkesine döndükten sonra bir zamanlar Araplara karşı birlikte savaştığı Kur Sul tarafından kişisel nedenlerden dolayı öldürülür.
Bu olay,
Çin’in Orta Asya Türk beyliklerini birbirine düşürme siyasetinin birparçası olarak, Çin'i yöneten Tabgaç Türkleri tarafından tezgahlanır.
Sulu Kağan'ın ölmesi Araplar arasında sevinçle karşılanır. Öyle ki Horasan Valisi Araplara kağanın öldürülmesinden dolayı şükür orucu tutulmasını ister...
Haberi Halife Hisam’a ulaştırırsa da, Halife bu haberin doğruluğunu anlamak için güvendiği adamlarını yollayarak haberin doğruluğunu öğrenmelerini ister
Sulu Kağan'ın öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar
Arapların Türk yurtlarından temizlenmeleri ile ilgili umutları söner.
Öncelikle Dikhanlar denen yerel beylikler Araplara büyük tavizler verirler.
Müslümanlığı kabul eden kişilere büyük ekonomik çıkarlar sağlanır....
Cizye olarak alınan vergilerin miktarları düşürülerek önceki zorlamalara göre çok daha yumuşak bir sömürü politikası uygulanır.
Buraya kadar ki tarihte Türklerin zorla Müslümanlaştırılmalarına hizmet etmiş olan en önemli iki kişi,
Arap Komutanı Kuteybe ve Sulu Kağan'ın tam önemli bir darbe indirmek üzereyken kendini Araplara satarak onlarla işbirliği içine giren hain Curcan beyidir.
Kur Sul’da, Türgiş kağanı Sulu’yu kişisel çıkarları uğruna öldürerek ister istemez Arapların korkulu rüyasını ortadan kaldırmış, Müslümanlığın Türk topraklarında daha rahat bir şekilde yayılmasına neden olmuştur.
Ancak Türklerin Müslüman olmaları Arapları yine de memnun etmez. ..
Türkler Müslüman olursa vergiyi kimden alacaklardır?
Bu kez de yalnızca Müslüman olmayan Türklerden değil, Müslüman olan Türklerden de çok ağır vergiler alınmaya başlar.
Taberi, Arapların vergi toplama bahabesiyle işledikleri zulüm ve işkenceler şöyle anlatır:
“Amiller haraç tahsil etmede çok aşırı gittiler.
Onlar Türk asilzadelerini horladılar, hakir gördüler.
Dik hanlara ağır ceza verdiler, elbiseleri yırtılıp yakıldı kemerleri boyunlarına bağlanarak sürüklendiler,
Müslüman olmuş pek çok biçare ve fakir kimseden bile cizye aldılar. Böylece onlar da Türk hanlarından yardım istemeye mecbur oldular.”
Türk yurtlarındaki Arap zulmü,
Nasır bin Seyyar'ın Horosan'a vali olarak atanmasına dek şiddetle sürer.
Emevilerin son valisi, Nasır ibni Seyyar’ın valiliğe gelmesi ile birlikte Güney Türkistan’da Arap güçlerinde bir toparlanma başlar
Nasır, Arap hakimiyetinin yumuşak bir politika ile daha kolay bir şekilde yayılabileceği bilinci ile güçlü bir ordu kurarak Türk topraklarına yayılır.
739 yılında Araplar Samarkent'e tamamen yerleşirler.
Ancak Seyhun nehrini geçmeye çalışırlarsa da, Kur Sul komutasındaki Türk ordusu tarafından durdurulurlar.
Sayı olarak Kur Sul’un ordusundan daha kalabalık olmalarına karşın, ırmağın öte yanına geçmeye cesaret edemezler.
Ama bu arada Araplar için hiç beklemedikleri bir gelişme olur.
Araplara karşı saldırı düzenlemeyi planlayan ve bu nedenle ırmağın evresinde keşif yapan Kur Sul, Arap askerlerine yakalanır.
Nasır, Kur Sul’u hemen öldürerek cesedini Türklerin görebileceği şekilde Seyhun ırmağının kenarına astırır. Bu manzara çok geçmeden Türkler üzerinde beklenen etkiyi yapar ve Türk ordusu zaten sayıca üstün olan Araplar karşısında dağılır...
Nasır, bundan sonra Arap egemenliğini daha yumuşak politikalar uygulayarak sürdürür
Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir...
Halk içinden Müslüman olanlara bazı ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlanarak, onların kendiliğinden Müslümanlığı seçmeleri teşvik edilir.
İslam’ın taraftar bulabilmesi için korkutma ve teşfik dahil her türlü önlem alınır...
Bu alınan önlemler yavaş da olsa sonuç verir.
Türk topraklarındaki son Emevi valisi Nasır ibni Seyyar Orta Asya'nın batısında Türklere İslam’ı zorla kabul ettirtmeyi artık başarmıştır.
749’da Abbasiler Emevi Hanedanını zorlamaya başlarlar ve ayaklanarak 750 yılında halifeliği ve iktidarı ele geçirirler..
Kur Sul'un öldürülmesinden sonra parçalanan Türgişlerin Kara Türgişler kolu, 742'den sonra Çin'deki Tabgaç Türklerinin desteğiyle Tumoça kağan yönetiminde, Taşkent merkez olmak üzere bağımsızlıklarını korurlar.Ancak Tabgaç kağanı, Orta Asya Türklerinin Araplarla olan savaşlarından yararlanarak ordularını sürerek Türkistan'ı işgal etmeye başlar.
Tabgaçlar Taşkent'e saldırarak yağmalarlar.
Taşkent'e saldıran Tabgaç komutanı, Kara Türgişlerin sonraki kağanı Bağatur Tudun'a söz verdiği halde onu komplo kurarak öldürtür ve bütün malına el koyar.
Bu olaydan sonra kaçmayı başaran kağanın oğlu Araplardan yardım ister.Taşkent'in yardım isteği üzerine Horasan valisi, komutanı Ziya bin Salih'i Türgişlerin yardımına gönderir.
751 yılındaki Talas Savaşı'nda, Tabgaç ordusundaki Karluklar ve Yağmalar saf değiştirerek Türgişlerin ve Arapların yanına geçip, Tabgaçlara arkadan saldırıp göçertirler.
Tabgaçlar yenilir.
Tabgaçların Orta Asya'nın doğusu üzerindeki denetimi sona erer ve Tarım Havzası Uygurların eline geçer.
İslam, Orta Asya'nın batısındaki Türkler arasında yavaş yavaş yayılmaya başlasa da, Uygurlar Mani dinini benimser.
Abbasiler;
Müslümanlaştırılan halk üzerinde daha “yumuşak”, onların gelenek ve göreneklerine daha “uyumlu” bir İslam uygulanır.
Böylelikle, önce Arap dini olarak ortaya çıkan din,
“İslamiyet'in evrensel bir din olduğu” propogandasıyla daha geniş kitlelere yayılmaya çalışılır.
819'da Türk yurdu İran'da, kısa süreli olan Seferoğulları Devleti'nin egemenliğinin yıkılmasından sonra Müslüman İran Türklerinden Saman Huda, Samanlı Devleti'ni (819-999) kurar. Bu devlete her ne kadar “İranlı” ya da “Fars” deseler de, aslında bir Türk devletidir.Çünkü, Zekeriya Kitapçı'nın da yazdığı gibi “Devletin asıl merkezi, eski ve orta çağların din ve kültür merkezi olan Buhara şehri idi.
Samaniler Devleti'nin gerçek manada ilk kurucusu ve ilk hakiki hükümdarı olan İsmail bin Ahmed, yeni devletin kaderini,büyük ölçüde Türk aristokratlarına bağlamıştı ve ordusu ise tamamen Türk muharip unsurundan oluşuyordu.”
Türk aristokratlarının egemen olduğu ve ordusunun tamamen Türklerden oluştuğu bir devlette, Türklerin hanedanı Türk olmayan birine verdikleri tarihe görülmemiştir.
Böylece Arapların Türklere yaptıkları katliamlar,
Müslümanlaşan Türklerin “kafir” Türklere yaptıkları katliamlarla devam eder...
Ziya Kitapçı yine şöyle yazar:
“O (İsmail bin Ahmed), bu yeni disiplinli ordusu ile İç Asya ve sınır boylarında;İslami bir terimle 'Daru'l-Harb'de (savaş kapısı) yaşayan 'kafir Türklere' karşı yeni bir gaza ve cihad devri başlatmıştır.
İsmail bin Ahmed, kafir Türklere karşı yaptığı bu gaza ve cihad seferlerinde onların İslamiyet'e karşı dirençlerini kırmış ve bu sayede İslamiyet İç Asya'ya yol bulmuştur.
Genellikle Samanilerin kontrolüne geçen büyük yol güzergehları ve buralarda temin edilen emniyet ve huzur sayesinde Baykent, Buhara, Semerkant gibi Aşağı Türkistan'ın büyük şehirlerinde yaşayan Müslüman tacir ve veliler, göçebe Türklere daha kolayca ulaşma imkanı bulmuşlardı.
Müslüman Türklerin bu “gaza” ve “cihadları” sonucunda Seyhun ırmağının aşağı kısmında Cend, Huvara ve Yenikent adlarında üç tane yeni Müslüman şehiri kurulur.
Arap coğrafyacıların verdikleri bilgilere göre ise, bu şehirlerin halkı Müslüman olmakla birlikte,henüz İslamiyet'i kabul etmemiş olan Oğuz Türklerinin yönetimi altında bulunuyordu.
Bundan da,
Müslüman olmayan Türklerin diğer dinlere, hatta kendilerini katleden bir din olan İslam'a karşı bile kin ve intikamla yaklaşmadıklarını anlıyoruz.
Samanlılardan sonra Türkler arasında İslamiyet'in yayılması misyonuna Karahanlılar(840-1212) sahip çıkar.
Karahanlı Devleti, 840'ta Uygur Devleti'nin Kırgızlar tarafından yıkılmasından sonra Bilge Kül Han tarafından kurulur.
Bilge Kül öldükten sonra yerine oğlu Oğulçak geçer ve Samanoğulları Devleti'ndeki karışıklıktan yararlanarak isyan eden bir Samanlı şehzadesinin sığınma isteğini kabul eder.
Oğulçak'ın yeğeni Saltuk Buğra, bu şehzade sayesinde Müslüman olur ve amcası Oğulçak'a isyan ederek devletin başına geçer.Müslüman olduktan sonra Abd-ul Kerim adını alan Saltuk Buğra Han, ilk iş olarak “kafir” Türklere karşı “gaza” ve “cihad” eylemleri başlatır.
Saltuk Buğra'dan sonra İslam'ı kabul etmiş olan Buğra Han Harun, Togan Han, Ebu'l Muzaffer Tamgaç Han ve Ebu Şuca Arslan Han gibi kağanlar ve bunların soyundan gelenler OrtaAsya Türkleri arasında İslam'ı yaymak için katliamları sürdürürler.
Bu“cihad”960 yılında zirveye ulaşır ve 200 bin oba Türk halkı zorla Müslüman edilir.
Her obada ortalama on kişinin yaşadığı göz önüne getirilirse, en az 2 milyon Türk, yine Türkler tarafından baskıyla Müslüman yapılmıştır.
Artık Araplar amaçlarına ulaşmış ve kendilerinin pek bir şey yapmalarına gerek kalmamıştır.
Arap coğrafyacısı Al Makdisi 966 yılında yazdığı eserinde Karahan kağanlarının İslam yolunda yaptıkları “hizmeti” göklere çıkararak şöyle der:
“Doğu iklimi(Karahanlıların yaşadıkları yer), iklimler arasında büyük adamları ve alimleri en çok olan, hayrın kaynağı, ilmin karargahı, alimlerin ocağı, ayrıca İslam'ın muhkem dayanağı ve en güçlü kalesi sayılan bir iklimdir.
Bu iklimin hükümdarları; hükümdarların en büyüğü,ordusu;
orduların en hayırlısıdır.” der.
Kaynakça;
(1) http://tarih.com
(2) http://tarih.com
(3) Kitapçı, Zekeriya. Yeni İslam Tarihi ve Türkler. Yedi Kubbe Yayınları. 2005.
(4)Tarih-i Taberi.Çeviren M. Faruk Gürtunca 2007
(5)Kitapçı, Zekeriya.Yeni İslam Tarihi ve Türkler. Yedi Kubbe Yayınları. 2005.
(6) Tarih-i Taberi. Çeviren M. Faruk Gürtunca. Sağlam Yayınları. 2007.